28 Temmuz 2012 Cumartesi

Alternatif dunya tarihi ve sistemi

Merak etmeyin; burada Marks'in diyalektik materyalizmi gibi alternatif bir dunya tarihi yazmayacagim, ya da Kaddafi'nin Yesil Kitap'i gibi alternatif bir dunya sistemi kurgulamayacagim. Zaten ne ben o kadar uzun boyluyum ne de bu kisa yazi. Bahsetmek istedigim sey, ozellikle 1990'lardan sonra kendini belli eden, dunyada olan bitenlerin bircogunun hakikat olmadigi, yerel ve kuresel medyanin topluma, sadece toplumun bilmesini istedigi bilgileri verdigi gibi dusuk dozdan, aslinda Bush'un masonik bir orgute uye oldugu, Marks'a komunizmin seytanlar tarafindan dunyayi ifsat etmek icin ogretildigi gibi yuksek doza kadar degisen bir iddialar karmasasi.

Bunlari cogu insan ilk bakista komplo diye yaftalayacaktir. Haksiz da sayilmazlar, akil alacak seyler degil cunku. Ancak Turk toplumunu bu gibi iddialara diger pek cok dunya milletlerinden fazla itibar verdikleri hemen hepimizin tahmin edebilecegi bir gercek. Bu da paranoyak, kimligini yitirmis toplumlarin ozelliklerinden olsa gerek. Ancak durup dusunmek gerek: Akli basinda ozellikle ozel sektorde calisan pek cok insanin da acikca dile getirdigi bu gibi garabetler yiginindan ne kadari gercek olabilir, ne kadari dezenformasyondur?

Bunu kestirebilmek icin benzer argumanlari detayli analiz etmek gerekir. Ancak ben kisaca burada deginecegim. Zaten bu teorilerin ucu bucagi yoktur. Iran ile ABD'nin aslinda birbirlerini destekledikleri, Hitler, Ingiliz kraliyet ailesi ve Bush'un birere mason olduklari, hatta Bush'un Yale Universitesi'nde kurulmus Skulls and Bones (kuru kafa ve kemikler) tarikatinin uyesi oldugu ve adi gecen bu orgutun bircok uyesinin ABD siyasetinde neokon olarak taninan kisiler oldugu, yakin zamanda uretilmis bir olgu olan ufolarin ve Star Wars gibi filmlerin aslinda belirli ve onceden hesaplanmis emperyal planlara hizmet ettigi, 11 Eylul'un ABD'nin gizli elit aileleri tarafindan yapilmis bir kendi-kendine saldiri oldugundan tutun da, dunyanin bir grup yahudi aile sirketi tarafindan yonetildigi, Bavyera'da Aydinlanma sonrasi bir grup bilim adami tarafindan Illuminati adinda bir orgut kuruldugu ve bu orgutun koklerinin Eski Misir buyuculugune dayandigi, Israil'i perde arkasindan yoneten Luciferist cemaatin 2020 den sonra Mescid-i Aksa'yi yikip yerine Suleyman Mabedi'ni insa edeceklerine kadar varir bu iddialar.

Ozellikle Sovyetler Birligi'nin dagilmasindan sonra yayginlasan ve gunumuzde herkesin hic olmazsa bir ucundan duymus oldugu bu iddialarin yazildigi kitaplarin sayisi bile o kadar fazla ki, ciddi bir literatur olusturduklari soylenebilir. Oyle ki, bu konulari isleyen yerli ve yabanci bircok yazar ve kitap bulunabilir. Bir ekonomik tetikcinin itiraflari, Kuru kafa ve kemik tarikatinin gizli tarihi, Armageddon bunlara sadece birkac ornek. Tabii Rauf Atilla Polat, Yusuf Gezgin gibi takma isimli kose yazarlarinin benzer senaryo ve teoriler iceren yazilarini unutmamak gerek...

Gorsel materyal ise cok daha fazladir bu alanda. Illuminati ve mason cemaatleri belgeselleri, Bush'a henuz baskan olmadan once yaptigi bir roportajda gulerek "Siz gizli bir orgutun uyesiymissiniz." seklinde bir soru soran gazetecinin Bush'tan, hafif bir saskinlik sonrasi, "O kadar gizli ki bunun hakkinda konusabiliyoruz." cevabini aldigi Youtube'deki video, subliminal mesajlari konu edinen kisa video ve belgeseller, 11 Eylul hakkindaki kanitlar sunarak ispat ettigini iddia eden bircok belgesel, Matrix ve Yuzuklerin efendisi gibi filmler ve unu gittikce yayilan Zeitgeist ve The Arrivals (Gelenler) belgesel ve hareketi.

Bu teorilerin temel argumani olan dunyada farkinda olmadigimiz bazi isler dondugu tezinin guclu yanlari bir hayli cok aslinda. Fakir-zengin arasindaki herkesin malumu ucurum ve bu duzenin korunmak istenmesi, BM daimi uyesi ulkelerin bazi ucuncu dunya ulkelerinin devlet memurlarini Kesmir, Darfur gibi yerlerdeki cocuklarin baslarini oksamak icin gonderirken yaptiklari acimasiz guc oyunlari, basina sizan veya servis edilen Ortadogu haritalari, sosyologlarin post-modern donemin genclerinin seks ve eglenceye bu kadar duskun olmasina makul bir "temel" sebep gosteremeyisi, desteklenen askeri darbeler, Hollywood filmlerindeki oryantalist sahneler ve lakayt genellemeler ve acik kalan mikrofonlarda devlet adamlarinin baska devlet adamlarina gerekce(!)sini sunarak ettigi hakaretler vs. vs...

Iddialarin gucsuz taraflari da var tabi. Oncelikle bunlarin pek cogu ciddi birer dezenformasyon olabilir. Zira pek cok kisi, kurum ve devletin, belli hedefler ugruna dezonformasyon yaptigi yadsinamaz bir gercektir. Ikinci olarak bu argumanlari dile getirenler, bazen asiriya kaciyor ve diger makul argumanlari da bu yolla inandiriciligini yitiriyor. Ayrica bu yayinlar Turkiye gibi ulkelerde yapimci ve yazarlari icin ciddi gelir kaynagi; para kazanmak icin olmayan senaryolar yaziliyor olabilir pekala..

Sonuc olarak, dunya sisteminin, gorunurun aksine asil isleyisini acikladigini iddia eden bu argumanlar yelpazesinin hangi basitlikte baslayip hangi keskinlikte bittigine iliskin bir sinir koymak guc. Bu hayal gucunuze bagli. Ancak bazen ne kadar ucuk da olsa bu tezler gozardi edilmemeli. Ozal'in olumu, Ortadogu icin yapilan perde arkasi petrol savaslari gibi arka plani apacik belli olan bazi gerceklerden bahsetmiyorum; kurulmaya calistigi ve aslinda gunumuze kadar bir nebze kurulmus oldugu iddia edilen daha genis capli ve derin duzen(ler)e isaret etmeye calisiyorum. En azindan yerel ve kuresel analizler yaparken bu tez ve iddialari bilmek, zihnimizde daha saglikli bir dunya tasavvuru cizmek icin kullandigimiz hayal gucumuzun sinirlarini genisletecektir. Paranoyak olmamali ancak ayni zamanda kulaklarimizi onyargilarla yaftalanmis, gercekte dogru olabilecek fikirlere kapamamali da. Zihnimiz daha onceden belirli bir sistem icinde doktrine edilmis ve simdi kendi rahatini korumak icin farkli, ne idugu belirsiz fikirlere kendisini otomatik olarak kapiyor olabilir. Zihin rahatimizi bozacak tezlere kendimizi acmazsak, pek mesut yasariz, ama ayni zamanda kandirilmis oluruz. Bize ogretilenlere ve aklimiza fazla guvenmemiz, bizim disimizdaki aktorler tarafindan zihnimize islenmis yanlis imgelerin farkina varamamizi sonuc verir. Aklimizda bulunsun. Neden olmasin; gercekten de dunyanin uzak koselerindeki masa baslarinda bilmemizin istenmeyecegi bazi dehsetengiz planlar yapiliyor olabilir...

27 Temmuz 2012 Cuma

Tarih ilerler mi, doner mi?

Bir tuccar kervanin birine takilir, gidecegi yere gider, ticaretini yapar. Donunce memleketine, gezdigi yerlerden gizemli hikayeler anlatir. Bursa'dan Isfahan'a gitmis bir ipek kervaninin tuccari Bursa'ya geri dondugunda etrafini sarmis ve merakla onu dinleyen aile efradina ve akrabalarina bu gidilmemis, gorulmemis diyarlardan haberler verir, tevaturler, egzotik hikayeler anlatir; onlara tadilmamis lezzetler ikram eder.

Bu tarz bir hikaye anlaticiligi ve bu nev'i sahsina munhasir "gazetecilik" zamanla eskidi ve unutuldu ama bu gelenek simdilerde tarihin devr-i daimiyle tekrar gun yuzune cikmaya basladi. Ozellikle twitter ve blog siteler gibi sosyal medya aparatlarinda belirgin olan bir fenomen bu. Herkes gazeteci olmus; dunyanin bir kosesinden geleneksel medyanin erisemeyecegi haberler veriyor, fotograflar cekiyor. Moskova'da bir ogrenci, son baskanlik seciminden sonra Putin aleyhine katildigi binlerce kisilik bir gosteride gozaltina alinmis ve henuz karakola goturulurken, kendisine polisler tarafindan siddet uygulanmasi sonucu kipkirmizi olmus kolunun fotografini gizlice cekip tweetleyivermisti. Fotograf kisa zamanda gitgide yayilmis ve olay geleneksel medyada haberlere tasinmisti.

Tabii burada, dikkat edilecek olursa, temel paradigma olarak aldigim veri tarihin bir gelisim cizgisi uzerinde dogrusal olarak ilerledigi inanci degil. Ben bunu bizatihi ahistorik buluyor ve aydinlanmacilarin kibirli akillarina teslim ediyorum. Zira, onlarin dilinden konusacak olursak, bu paradigma zaten Rousseau, Kant, Hume gibi neo-modernler ve Nietzsche, Freud gibi post-modernler tarafindan coktan sallandi. Burada temel paradigma olarak aldigim veri Ibn Haldun'un tarihin devirlerden olustuguna dair teorisidir.

Iste boyle; sosyal medyanin sohretinin yayilarak geleneksel medyanin yerini almasi belirtilerden sadece birisi: Zizek'in dedigi gibi, ahir zamanlarda yasiyoruz artik. Tarihin bilmem kacinci devrinin ahir zamani, yeni bir devrin arefesi...